Öncelikle burada okuyacaklarını belki de ilk defa okuyor olacaksın. Ancak zamanı geldi. Bilmen gerekenler var.
Öncelikle 18 bin alem diyerek bir matematiksel kavram yaratılıyor. Yaradanın sonsuz yaratımı, sınırsız hakimiyeti ve ruh kudreti, sonsuz alemleri ve sonsuz boyutları Kün emri ile var edebilir. Bizim en çok takıldığımız, idrak edemediğimiz, kafamızda oturmayan anlayış şudur. Lineer düşünme tarzı. Biz sıralı düşünmeye alışkınız. Yazılarda giriş gelişme sonuç algısı gibi. Doğdum, büyüdüm öldüm algısı gibi. Evden çıktım, arabaya bindim, gideceğim yere vardım algısı gibi. Geçmiş, şimdi, gelecek algısı gibi. Yani sıralı bir zaman kavramı içindeyiz. Bu sıralı zaman anlayışı bizi lineer düşünce tarzında düşünmeye zorluyor. Bu algı bir zihin zaptı. Çünkü bize böyle öğretildi. Oysa Kainat Kaotik tarzda işliyor. Yüce Yaradan sabitelerle, yaratılanlar değişkenlerle evrende var olmaya devam ediyorlar. Sanki biz zannediyoruz ki Yaradan Kün dedi, aradan 15 milyar yıl geçti. Böyle bir şey lineer düşünce tarzı. Oysa Kainatın özünde, Kün emri, An Zamanda verildi ve tüm yaratılanlar bu An Zamanda var oluştalar. Yani ortada geçen giden bir zaman yok. Hala o Kün emri ile varoluştayız ve Yaradanın sesini işitmekteyiz.
Sonsuz alemler, sonsuz boyutlarda hayat olmaması mümkün müdür. Allah’ın sonsuz kudretini, biz beşeriler kısıtlamış olmaz mıyız? Elbette ki, sonsuz alemler, sonsuz boyutlar, bu boyutlarda sonsuz biçimde ve çeşitlilikte var olan bedenlenmeye likayati olan varlıklar var. Ayrıca, boyutlar arası katmanlarda sıkışıp kalmış kayıp ruhlar, bedenlenmeye likayati olmayan enerjisel varlıklar var.
Onlarla karşılaşmak spesifik bir düşünce tarzı. Biz zaten An Zamanda beraberiz. Kaotik sistemde, her şey iç içe ve bir aradadır. Aralarda sınır vardır. Perdelenmiştir. Bu perdeler, Allahın Sevgi Yasası ve İlahi Aşk ile sınırlanmıştır. Birbirine müdahale olsaydı, yaşam bu kadar güzel ve anlamlı olamazdı.
Aynı Anda Doğuş bir ilimdir. Sıralı bir doğuş yoktur kainatta. Sıralı bir zaman olmadığı gibi, Sıralı bir doğuştan da bahsetmek mümkün olamaz. Reenkarnasyon, Tekrardoğuş, Yenidendoğumdan bahsetmiyorum. Bu bilgiler literatürlere geçmiş, üzerinde çokça konuşulan bir inanç ve inançdışı algısal bilgilerdir. Beşeriyete uygun, dünya yaşamına uygun tarzda bilgiler içerir. Ancak beşeri tarzda. Yani orta karar bilgiler. Vasattan öteye gidemedi. Tekrardoğuş, Yeniden doğuş, Reenkarnasyon sıralı doğumu temsil eder. Sıralı bir ruh göçü değil bahsettiğim. Ölüm sonrası yeniden doğmak, ölmek ve yeniden doğmak ve bunun sonsuzca yapılması, lineer bir düşünce tarzıdır. Oysa bahsettiğim ilim farklı bir bilgiyi de getiriyor.
Aynı Anda Doğuş bir ilimdir. Aynı Anda, sonsuzca bedeni ayağa diken ve deneyimleri yaşayan Yüce bir Ruh kudretinden bahsediyorum. Ruhun kudreti milyonlarca bedeni aynı anda ayağa dikmeye muktedir. Zaman kudreti milyonlarca bedene kader biçebilir. Madde kudreti milyonlarca kere biçimlenebilir. Ve hepsi Aynı An zamanda gerçekleşebilir. Aynı Anda Doğuş ilmini destekleyen Kur’an-ı Kerim Ayetleri mevcut. Bizim ruhumuz nereden geldi. Allahın Ruh kudretinden değil mi. Yani hepimiz Allah’ın ruhunu taşımıyor muyuz? O kudretli ruhun bize üflenmedi mi? O halde neden sıralı düşünmeye, lineer tarzda düşünmeye devam edelim?
Hicr Suresi 29. ayette “sevveytuhu ve nefahtu fihi min ruhi” Biçim verdim ve ruhumdan o biçimin içine üfledim.
Secde Suresi 9. ayette, “sevvahu ve nefeha fihi min ruhihi” Biçim verdi ve ona ruhundan üfledi.
Sad Suresi 72. ayette “sevveytuhu ve nefahtu fihi min ruhi “ Bir biçime sokup ona ruhumdan üfledim.
Allahın ruhundan üflenen, biçim sahibi olanlar ruhun sonsuz yaratım kudretine de sahiptir. Ruhun kudreti, An Zamanda, sonsuz boyutlarda ve sonsuz alemlerde biçimlenen, şekillenen varlıkları ayağa dikebilir.
Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi 1. ayette “halakakum min nefsin vahidetin " Tek bir nefs yarattı vahiy edilmiş. Tek bir nefs. Çoklu nefsler yok. Sıralı nefsler yok. Sürekli doğan nefsler yok. Tek bir nefs. Ayetin sonrasında şöyle vahiy edilmiş. "halaka minha zevceha " Tek bir nefsten eşini yarattı. Çok net ve açık bir ayet. Arapçadan bile okunsa aynı anlam. Tek nefsten eşinin yaratılması. Tek nefs, zıtlıkla birbirinin tamamlayıcısı olarak var oluyor. Ayetin devamında "besse minhuma ricalen kesiran ve nisaa üretti her ikisinden erkekler ve kadınlar. Besse yani üretilmek. Tek nefs ve zevcesinden üretilen ricalen yani erkekler, nisaa yani kadınlar. Şu an görülen tüm dişi ve eril varlıkların hepsi tek bir nefsten ve zevcesinden üretilmiş. Üretilmek ile yaratılmayı birbirine karıştırmamak gerek. Çünkü şu ayette apaçık bir bilgi var. Şems Suresi 9. ayet, "nefsin ve ma sevvaha" Nefse ve onu biçimlendirene yemin olsun. Yemin ediyor Kur'an-ı Kerim, nefse ve biçimlenmesine. Az önceki ayetlerde biçime üflenen Allah'ın ruhu vahiy edilmişti. Biçimlenen tek nefse üflenen ruh ve bu tek nefsten yaratılan zevcesi yani eşi ve bu ikisinden üretilen eril ve dişiller. Yani kainatta görebildiğimiz Eril ve Dişil, yani Er ve Dişi olan tüm varlıklar.
Aynı Anda Doğuş, Ruhun gücü ve kudreti ile tüm zaman ve mekanlarda farklı şekillerde ve biçimlerde tek bir ruh, tek bir nefs ile üretilen dişi ve eril varlıklarda tezahür etmesi ilmini anlatmaktadır.
Ruhun kudreti, sonsuz boyutlarda, sonsuz alemlerde, sonsuz kere sonsuz biçimdeki formları, varlıkları aynı anda doğuş ile ayağa dikmekte ve deneyimlerini tecrübelerini yaşamaktadır. Aynı Anda Doğuş gerçekleştiğinde, sen sonsuz boyutlarda senler ile muhatab olmaktasın. Sonsuz senler, sonsuz kimliklerin birbiri ile haberleşir. Senler’den herhangi bir sen, değişkendir. Yani Yaradan’ın Sabiteleri Ruh, Zaman, Madde cevherleri. Ancak yarattığı varlıklar Değişkendir, sabit değildir. Bu yüzden Aynı Anda Doğuş ile sen değişkenliklerde zaman mekan olasılıklarında, benzersiz deneyimler yaşamaktasın.
Bu bilgiyi içselleştirdiğinde yapman gereken şu var. Senin yüksek bilincinin bir uzantısı olan şu anki Sen’de olan bilincin bunu biliyor artık. Bu biliş senin farkında olmanı sağlıyor. Ve sonsuz alem ve boyutlardaki diğer değişken Sen’ler bundan haberdar olabilmesi için yapman gereken şu:
Zaman Mekan olasılıklarında, boyutları atlarken mutlaka bir dayanağın olmalı ki, seni hayatta tutabilsin. Farklı zaman ve mekan boyutlarında var oluşa geçtiğinde, tüm zamanlara ait ortak bir dayanak noktan olmalı. Sen şu an buradasın ama başka kimbilir nerelerde nasıl bir hayat içindesin. Aynı anda hem de. Işte ortak bir dayanağın var ki burada yaşayabiliyorsun. O ortak dayanağı yitirdiğinde ya buradan ya da başka mekan zaman algısalında ışığın sönüyor. Yani ölüm hadidesi. Bir sabiteye tutunman gerekiyor. Sen ve sonsuz Sen’ler değişken. Ancak kainatta sabiteler var. Örneğin Doğa, Örneğin Kainat, Örneğin Yaradan, Örneğin ilim. Bu yüzden ister doğaya güven, ister kainata güven, ister yaradana güven, istersen de Meleklerine, Gayb ordularına, Erenlerin ruhlarına, Peygamberlere ve Kuranı Kerime güven. Çünkü bu saydıklarım ezeli ve ebedi zaman sürekliliğinde geçerli ortak alanlar ve evrensel sabiteler. Sonsuz Senlerden biri olan şu anki eşik bilincin, bir şeye inanmalı ve güvenmeli. Hayatta kalmanın tek sırrı bu.
Ne kadar boyutlarda hayatta kalabilirsen uyanışın o denli güçleniyor ve kayıtlar aleminde yani kainatta terfi etmen o denli mümkün. Tek bir yaşam söz konusu dahi değil. Sen şu an bu yazıyı okurken, diğer sonsuz Sen’lerin ile farklı boyutlarda ne tecrübeler yaşayarak nelere şahit oluyorsun. Tüm boyutlarındaki senler için ortak bir dayanak tespit etmelisin ki bu tüm senlere sirayet etsin, nüfuz etsin. Senin buradaki uyanışın ve farkındalığın artması, diğer sonsuz boyutlar ve alemlerdeki Sen’lerin de uyanışını ve farkındalığını arttıracak ve büyük bir sıçrama ile tekamülün ilerleyecek.
Tüm zamanların ve mekanların ortak dayanağı ve sabitesi bir yaratıcının varlığıdır. Bu yüzden sen şu an milyonlarca yıl öncede var oluştaysan oradaki yaratıcı dayanağına tutun, aynı anda burada bu yazıyı okuyorken, lütfen yaradanın dayanağını sabit kıl. Yoksa ölüm sana yaklaşacaktır. Varoluşta, varım demek, yok demekle aynıdır. Lâkin varoluşunun dayanaklarını bilirsen, dayanakları her ikisinde de aynıdır. Bakışına göre rol biçersin ve yaşarsın. Eğer her zaman ve mekanda bir sabiten yoksa, yaşamı anlamlandıran kabullerin kaybolur ve önünden kayıp gider ve seni ölüme sürükler. Ve bu Âlemde, bir yerinin olmadığını düşünürsün. Tamamen bir boşluk ve çöküntü hali yaşarsın. Bu yüzden bir dayanak seç kendine ancak bu dayanak her zaman mekanda sezilebilen bir şey olsun. Hakka yakınlık kurabilmek, Gayb erenlerinin yardımlarını alabilmek. Bu önemli bir anahtardır. Bu bir fırlatma rampasıdır.
Şimdi hemen şimdi bu dayanağını tespit et. Bu senin bir sabiten. Nasıl ki tüm kainatta geçerli sabiteler var. Pi sayısı gibi. Pi sayısı bundan 10bin yıl önce de kullanımdaydı ve şimdi de kullanılıyor. Başka bir sabite güneş. 4 milyar yıldır bir sabite. Tanrı, Allah, Yaradan, Mutlak. Yaradılış. En temel sabitelerden biridir. Çok önemli dayanaktır. Som Sabit Değişmez bunu bulman gerekiyor. Bu yüzden Allah için Somdur, Sabittir, Değişmez denir kutsal ayetlerde. Peygamberlerin geliş amacı bunu hatırlatmaktı. Çünkü senin bilinç sıçramalarında zaman sürekliliğinde bir değişmeze kanca atamazsan sürüklenirsin. Bu yüzden Som olan bir şeye değer vermelisin. Ancak bu Som, ezeli ve ebedi zamanda sabit olmalı. O sabit, ismi değişir sabit olması değişmez. İsimleri değişir ancak ona hissettiğin iman gücü değişmez. Kainat değişken olası, sabit olan sadece O. O hakikat bir dayanak noktası. İman bu yüzden önemli. Çünkü her zaman mekan sürekliliklerinde inançlar değişti, dinler değişti, Onun isimleri değişti. Ancak iman sabittir. Bilinç sıçralamalarında iman yoksa kayboluyorsun. Işte bu cehennem. Cennet ve asli saadet ise Ona iman etmek, bu bilinç sıçramalarında seni ölümsüzleştiriyor. Ölümsüzleşmek mi istiyorsun o halde dayanağını Sabit bir Değişmezden bulmalısın. Şükürler olsun Anda Som Olana ve Ona tutunanlara Ona iman edenlere.
Sen de hemen şimdi, dayanağını seç ve lütfen kağıdına yaz. Senin ezeli ve ebedi zaman diliminde, herhangi bir mekanda geçerli olabilecek temel sabiten nedir. Lütfen hemen şimdi yaz. Pi sayısı, Allah, Mutlak, Güneş. Bunu bu bilincine kodla ki, zaman mekan sürekliliğinde neler olacağını gözlemle.
Evren sürekli genişliyor kavramı tamamen bilime dayalı. Elbette evren sürekli gelişiyor. Çünkü Ruh sürekli deneyim yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. Bu deneyimleri yaşamak için, Madde cevheri ile Ruh cevherinin ortak işbirliği sonucu, yeni deneyim sahalarına ihtiyaç var. Yeni dünyalar, yeni ortamlar, yeni ortak toplumsal bilinçler. Ruhun kudreti sonsuz. Çünkü Mutlak olan Allahın kendi tezahürü. Allahın kudretinin Ruh olarak belirmesi. Ruh kudreti ile Madde kudreti yeni deneyim sahaları açıldıkça sonsuz yaşamlar bu mekanlarda var oluşta devamdalar. Zaman cevheri de sonsuz yaşamların kaderlerini tayin etmede oldukça kudret sahibi.
Ortak bilinçten beslenen tüm varlıklar. Kainattaki tüm varlıklar Ortak Alan denilen Ortak Bilinçten beslenir. Bu Kur’an-ı Kerim’de Levhi Mahfuz olarak tek bir kere vahiy edildi. Kayıtlar Levhası olarak biliyoruz. Yapıp edilen her şeyin kayıtlandığı bir Levha. Levha çok ilginç bir vahiy kelime. Çünkü adı üstünde levha. Maddesel ve bir biçimi olan kayıt edilen bir meta. Ancak bu bizim bildiğimiz bir katı madde değil elbette. Biz hep burada takılıyoruz. Akılda oturtmaya çabalıyoruz. Akıl, ancak oluşumları takip eder ve mantıksal düzeyde ikna olur. Ancak vahiy tarzında ve hakikat bilgileri ancak gönülle ve kalp ile idrak edilebilir. Akıl ile ancak 2 artı 2, 4 eder mantığıyla ikna oluruz. Oysa gönül ve kalp idraki, pi sayısı gibi sonsuza uzanır. Tüm olasılıklar bu sonsuza uzanan bilgi içinde oluşur. Bu yüzden akıl ile gönül ilişkisini ayırt etmemiz gerekiyor. Siz evinizin anahtarı ile arabanızı çalıştıramazsınız. Çünkü ev anahtarı, araba kilidine oturmaz. Bu yüzden akıl ile yapılacak, oturtulacak kavramlar, anlayışlar farklı, kalp ve gönül ile idrak edilecek kavrayışlar farklıdır.
Birleşik Alan, Ortak Bilinç, Morfik Alan denilen Deva’lar kayıtlar merkezi. Bu nerede diye soracak olursanız her yerde. Her zerrede kayıt olmakta. Ve Ruhun sonsuz kudreti, sonsuz zerreden aldığı bilgi ile Aynı anda, An zamanda, Aynı Anda Doğuşunu sonsuz biçimlerde, bedenlerde, yaşam ortamlarında, mekanlarda, gezegenlerde gerçekleştirebiliyor.
Kainatın her zerresi yaşam ile dopdolu. Aksini söyleyen olabilir mi. Varsa Yaradanın kudretini kısıtlamış olur. Sadece dünyadaki insanları yarattı ve bu sekiz milyar ile meşgul olan bir Yaradan. Bu fikir biraz gerçek dışı değil mi. Yani bu kadar mı kudreti? Bu kadar mı hakimiyeti. Geri kalan boş alanlar ve gereksiz boşluklar öyle mi? Lütfen her birimiz bunu kalbinde sorgulaması gerekiyor. Tabii ki kimse yalnız değil. Görebildiğimiz canlılık, kainatın her yerinde aynı olmak zorunda mı. Dünyamızda bile bilinmeyen yaşam biçimleri var iken. Hatta bedenimizde bile bilinmeyen yaşam biçimleri var iken. Henüz okyanus dibinde neler var bilmiyoruz. Henüz dünyanın merkezinde ve yer altında neler var bilmiyoruz. Henüz geçmiş kadim uygarlıklar hakkında bilgimiz tam değilken.
Sonsuz yaşam biçimi, sonsuz alemler, sonsuz boyutlar, sonsuz katmanlar arasında var olan enerjisel varlıklar. Ruhun kudreti Aynı Anda Doğuş ile tüm zerrelerin bilgisini alarak, sonsuz biçimlere yaşam ve can veriyor. Bu çok üst perdeden bir bilgidir. Dünyasal aklımız ile asla anlayamayız. Ancak kalben ve yürekten hissedebilir idrak edebiliriz.
An zamanda oluşuyor. Geçmiş ve gelecek ve şimdi kavramları tamamen dünyasal kavramlar. Böyle olmalı. Böyle bir mecburiyeti var. başka türlüsü olamaz. Çünkü akıl başta olduğu sürece ikna olmak ister. İkna olması için sıralı bir zaman, sıralı doğuşlar, sıralı ölümler, sıralı yaratımlar akıl ile anlaşılmak zorunda. Sadece gönül ve kalp sahipleri tefekkür ederek her şeyin Tek bir oluşumla sonsuz boyutlarda ve sonsuz alemlerde var olabileceğini idrak edebilir.
Doğmadan önce nerede idik. Öldükten sonra nereye gidiyoruz. Nereden geldik nereye doğru gidiyoruz gibi soruların cevapları tüm doktrinler, dinler, felsefik ve semavi dinler tarafından cevaplandı. Ancak kesin bir kanıt yok. Yani öldükten sonra nereye gittiğimiz ve doğmadan önce nereden geldiğimiz hakkında kesin bir kanıt yok. Ancak bir inanış var. yani senin inancın ve senin imanın senin realiten ve gerçekliğin olmakta. Neye inanıyorsan neye iman ediyorsan bu gerçeklik ve realitendir ve bunlar geçici bir süre senin inancın ve imanın olmaktalar, daha sonra başka şeylere inanır ve iman edebilirsin. Çünkü inançlar ve iman etmen sen ilerledikçe sen geliştikçe gelişir değişir ve farklı boyutlara ulaşır. Ancak sen gelişsen de değişsen de doğum ölüm ve nefes ile can bulduğun bilgisi değişmez. Değişmeyen öz cevher olan hakikat, değişen, arızi yani geçici ve bir süreliğine olan realite ve gerçekliktir. Gerçekler değişebilir, realiteler değişebilir. Bugün sevdiğin inandığın iman ettiğin ne varsa yarın senin için bir anlam taşımayabilir. Bunun gibi. Üzerinde biraz durdum zira çok önemli bir konu. Sen değişken bir yapıya sahipsin. İçinde bulunduğun hal ve haller sürekli değişiyor, inançların sürekli değişiyor ama başkalaşma olarak değil, gelişiyor tazeleniyor çünkü algın değişiyor, çünkü titreşimin yükseliyor çünkü idrakin gelişiyor. İnsan yerinde durmayan sürekli yürüyen bir varlıktır. Yürüyen bir varlık olan sen tüm bedenlerinle tüm felsefik ve düşünsel yapınla yürüyen bir varlılksın. Yürüyen inançlar ve yürüyen iman boyutu. Ancak hakikat değişmez. Doğduğun öldüğün ve nefes alarak can bulduğun bilgisi hakikattir. Ancak yaratılan tek bir nefsten ve nefsin biçimlenene üflenen Allah’ın ruhu ve o yaratılan tek nefsin yaratılan zevcesi ile üretilen eril ve dişiller, yani kadın ve erkek cinsiyetindeki tüm varlıklar ilmi bir hakikattir.
Biz hep birlikteyiz. Hep bir aradayız. Ayrı değiliz. Ayrı imiş gibi görülmeliydi. Böyle olmasaydı kimse işe gidemez, kimse evlenemez, hiçbir ağaç meyve veremez, hiçbir hayvan üreyememezdi. Kaotik düşünce tarzında her şey bir aradadır ve birliktedir. Kuantum Biliminin en büyük faydası bu oldu. Henüz hala anlayışlara tam yerleşemedi çünkü akıl ile ikna olmaya çalıştığımız için. Ruhumuz bu yüzden bir türlü huzur bulamıyor. Cinayetler devam ediyor. Katliamlar, savaşlar. Öldürdüğün sensin. Ölen de sensin. Öldüren de. Bu anlayışa vardığımız anda her şey biter. Zulüm uyguladığın da sensin, uygulayan da sensin. Bu anlayışa varıldığında zulüm biter. İşte artık Aynı Anda Doğuş ilminin kalplerde yer etmesi ve bu idrake ulaşmanın zamanı geldi.
Şimdi insana gelelim. İnsan bu bilincin neresinde. Kendine ait zannettiği bir ruhu, bir aklı bir gönlü olduğunu düşünüyor. Oysa her biri ilahi bütünlükten beslenen kısmi bir oluşum. Ve beden maddeye karıştığında var olan tüm ince vibrasyonel enerjisel yapı da aslına dönüyor. Peki bunca yaşanmışlık bunca anı, bunca deneyim ne oluyor. Çöp olmuyor. Her biri birleşik alanda kayıtlanıyor. Senin o birleşik alan denilen levhi mahfuzda kendine ait bir odacığın var. orada ne ediyorsan kayıtlanıyor. Yapıp ettiklerin orada. İşte bu kısmi cevher sana ait. Senin ama gelişmeye açık. İşte o gelişim dilediği kadar bedeni aynı anda ayağa dikebilir. Madde buna izin veriyor. Yeter ki hakikatini öğrenme. İstediğin kadar sana zemin. Yayılan ve düzlenen bir dünya yani zemin. İşte madde ortamı madde platformları sonsuz ve sınırsız bir özgürlük alanı. Aman yeter ki hakikatini öğrenme ve bilme. Bunu sana vermez. Eşyanın hakikati yani maddenin hakikati sadece Ama boyutundaki Mutlak olana ait. Onun dışında kimse bilemez. Eşyanın hakikatini hicbir varlık öğrenemiyor. İşte bu bir cazibe. Cezbi alemdir. Bu bir aşktır. Tekrar tekrar maddeye doğru çekilim yaratır. İşte sen de o cazibeye kapılıp geliyorsun. Sonsuz kere sonsuz bedeni aynı anda ayağa dikebiliyor maddenin hakikatini öğrenme arzusu ile. Eşyanın hakikatine en yakın bilgi şudur ben sana bunun batıni sırrını verebilirim. Evrende her zerre, haberleşir. Ve bu haberleşmeden Velâyet makamının haberi vardır. Haberleşme, Hakkın emirlerinin her tabakada inmesi ve yerine getirilmesidir. Buna eşya ilminin hakikati denir.
Peki burada günah sevap ilişkisi, ahiret cennet cehennem ilişkisi nerede. Bu çok hassas bir konu. Bahsettiğin kavramlar aslında birer durak. İstersen bin yıl kadar orada kal istersen bir an. Ama cennet cehennem ahiret günah sevap hepsi birer durak. Varlığın zaman geçirdiği, bilgisini hazmettiği öğrendiklereini sentezlediği duraklar. Yapıp ettiklerin ile başbaşasın. Kısmi olan ruhun vicdani boyutla baş başa. Kainatta madde kanunlarında tahakküm yok. Bir varlığın diğerine hükmü yok. Yasak. Ama insan bunu çiğniyor. İhtiyacı olanın dışında daha fazla şeye sahip olma peşinde olursa bu kuralı bu kanunu ihlal ediyor. İşte ne oluyor günah. Sonra kısmi ruhu vicdani ile hesaplaşıyor ve yeniden kanunlara uygun bir yaşam için tekrar bedenleri ayağa dikebiliyor. Hesaplaştığı yer neresi ahiret denilen durak. Orada sorumlu olduklarının hesabını ağır bir şekilde veriyorsa bu cehennem durağı, maddeye uyumlu olarak yaşamlar sürmüş ise cennet boyutunda bir durakta bir vakit geçirebiliyor.
Bu bilgiler çok üst boyuttan. Dinler üstü. Elbette ki bir dine tabiyiz. İnancımız tam. Ancak bu bilgileri de zihninde bir hamule etmene izin var. Düşünce sonsuz boyutlar içeren bir yapı. Eğer hep aynı şeyler üzerinde durursa yorulur ve yıpranır. Yenilik gerekir. Tazelenme gerekir. Ki düşünce bedenin olan ruhunun zenginliğinden ilham alabilsin.
Sen yaratımı nasıl düşünüyorsun. Hiç düşündün mü. Ruhun madde ile olan ililşkisi, ruhun madde olan ilahi birlikteliği, alemlerdeki hareketliliği sağlıyor. Bu da Yaradanın en büyük mucizesi. Madde ilahi bir boyut. Ruh da ilahi bir boyut her ikisi de Kün emrini veren Ona eşit miktarda uzaklıkta. Ruhun sınırsızlığı ve ölümsüzlüğü, maddenin geçiciliği ve illüzyonu ve faniliği bu yaratımı sonsuzlaştırıyor. Sonsuz sayıda obje varlık yoktan vare geliyor ve yine aslına geri dönüyor. İşte bu tekrardoğuşun bir bilinç üzerine olduğu tekrarbedenlenmenin bir şuur üzerine olduğunun ispatı. Şunu anlatmak istiyorum sana, tekrardoğuş farklı bedenlerde farklı hayatlar yaşamak değil, ruhun o bedenden bu bedene konması değil, bugün taşa bedenlendim yarın kedide hayat bulacağım yarın insan olarak geleceğim zenginliği deniyimleyip ölüp tekrar farikrliği deneyimleyeceğim bu çok basit ve beşeri bir yaklaşım. Şimdi sana daha üst perdeden seslenmek. Bu işin çok alt seviyeleri olduğu gibi üst seviyeleri de var. O bedenden bu bedene gezinip durmak tekrar tekrar başka kimliklerde yeniden dünyaya gelmek bilgisi beşeri bir bilgi kafa karıştırıyor. Bir çok soru yaratıyor ve bir türlü gerçeğe ulaşamıyorsun. Bunun üst seviyesi daha üst seviyeleri var bunu anlatmaya çalışıyorum sana.
Tekrardoğuş ne bir inanç, ne bir felsefe, ne bir doktrin ne de bir öğreti. Hep böyle aktarıldı kafalar karıştırıldı. Yanlış bilgiler zihinlere dolduruldu. Ben de sana naçizane diyorum ki tekrardoğuş yani yeniden doğuş bir bilinç. İlahi yüksek seviyeli bir bilinç. Ve kainat yasalarında yani levhi mahfuz sınırları içerisinde, bu morfik düzende, birleşik alanda yeniden doğuş bir yasa. Bir kanun. Nasıl ki suyun kaldırma kuvveti var, dünyanın yer çekim kanunu var, yeniden doğuş da bir kanun. Keşke bunu böyle anlatsalardı da şimdi bunca cevapsız sorularla baş etmek zorunda kalmazdık.
Yeniden doğuş sürekli bilincin şuurlanmaya doğru yol almasıdır. 80 yıllık bir dünya zaman diliminde bilincin ve şuurlanmanın mümkün olamayacağını artık biliyoruz. Dünya zaman dilimi dedim oysa dünya zaman dilimi dışında farklı zaman boyutları var. hem sen bu dünyada bedenlenmiyor aynı anda binlerce planette farklı yaşamlarda hayat buluyor ve nefes alıyorsun. Şu an bunu hissetmeyebilirsin evet. Çünkü hayata konsantre olman mümkün olmaz. Yemek yapamaz, işe gidemez, beslenemez uyuyamaz hale geleirsin yani depresif olursun. Dünyaya tam bir konsantre halinde olman için perdeler olmalıydı. Ne vakit bilincin ilahi düzeye gelecek, o vakiit tüm kainatta olan bitenden haberin olacak.
Yeniden doğuş bir hakikattir ve evrensel bir yasadır. Doğa sürekli kendini yeniler ve her ilk baharda yeniden doğar. Kışın derin uykusundan uyanır ve yeniden hayata merhaba der. İşte tüm canlılar her derin uykudan uyandıklarında yeniden doğarlar. Sen de bir bilgiyi hazmettiğinde, bir bilginin ilmine vakıf olduğunda yeniden doğarsın. Yeniden nefes alırsın. İnsan her nefeste yeniden doğar. Bu dersin ilk dakikasında sen başka bir bilinçte idin ama bu bir saat içinde birkaç defa yeniden doğdun ve şu an başka bir bilinçtesin. İşte bu aşk yolculuğudur. Yeniden doğuş aşk yolculuğu demektir. Yeniden doğuşun amacı asli vücuda yani hakk vücuduna erişebilmek. Bu yüzden nefs ölümü tadar. Tatmak burada bir şifredir. Yok olmak değil, tadını almak yani bilgisine vakıf olmak. Nefs ölümün bilgisine vakıf olur. Ne zamana kadar, ölümün bir hakikat olduğunu idrak edene kadar. İdrak ettiği anda nefs ölümsüzleşir ve asli vücuda bağlanır. Burada açıklamam gereken bir konu var ki, nefs beden ile vücut tamamen farklıdır. Beşer, bedene sahiptir yani nefse. Ruh bedene can verdiğinde madde kanunları gereği nefs oluşur. Çünkü nefs bedene güç kuvvet verir ancak cahildir. Eğitilmesi gerekir. Ruh bedeni projekte etmeye başladığında maddenin cazibesinden üreyen nefs devreye girer. Nefs insana emanet verilen bir cevherdir. Nefs beden içinde hapistir. Ancak ne vakit o beden içinde ölür yani terbiye edilir ve tekrar oradan çıkarılırsa yani yeniden doğarsa, ölümün sırrına beden içinde ulaşırsa, yani toprağa karışmadan ölümü beden içinde tadarsa, işte o zaman fani nefs beden ölümsüz vücud olur. Nefs vücud enerjisinin yani asli Vücudun kutsiyetine erişir. Ve nefs ehlileşir bilgeleşir ve artık ölümü tadmasına ihtiyaç kalmaz. Nefs beden içinde ölümü tadarsa toprağa karışmadan, o bedeni ölümsüzleştirir. O vakit fani nefs bedeni, ölümsüz vücud olur. Bu vücuda gelme ilmidir. İşte konun ilk başlarında bahsettiğim gibi, eşyanın hakikatine ulaşmış olunur. Bu vücuda gelme olayı, eşyanın ilmine ulaşma ve bilme, idrak etmedir.
Senin nefsin cahil ve ehlileştirilmesi gerek, bunu yapmadığın zaman ölümü tadmak için toprağa karışacak bir vakit sonra. Yani ölüm hadisesi. Ömrün son bulması. Ancak bu olmayabilir. Sen nefsini ehlileştirdiğinde, toprağa karışmadan ölme halini idrak edecek ve ölümü tadıcılardan olmayacak. Fani yani ölümlü nefs bedenin artık toprağa karışmayacak. Ölümlü nefs bedenin ölümü bedende iken henüz yaşarken tadacak demektir bu. Bu bir ilimdir. Bu ilmi yaşamak için insanlar bütün ömürlerini harcadılar ve mümkün de oldu. Ehlileşen nefs beden asli vücuda dönüşecek ve ölümsüzleşecek. Ölümü tadmanın idrakini bilmiş olacak. Bilme boyutu. Buna örnek olarak Kur’an-ı Kerim’de daima abdu olan yani genç olan, toplumda hızır olarak isimlendirilen bir örnek insan modeli vardır.
Aynı Anda Doğuş ilmini ancak yüreğinle tefekkür ederek, derin düşünerek idrak edebilirsin. Unutma ki yasakları koyan sensin. Yaradan sana yasak koymadı o sadece deneyim sahaları açtı. Sana yol gösterdi. Ama seni zorlamadı. Sen seçtin ve yürüdün. Yapıp ettiğin her şeyden de nefsin sorumlu. Ruhun ise sonsuzluğa doğru aşk ile yürür. Sen de ruhun gücünden güç alırsın.
top of page
Ara
bottom of page
Comments